Demokrasi ne nedir? Devletin veya belirli bir topluluktaki bireylerin eşit haklara sahip olmasıdır. Böyle bir kısa bir tanım yapmış olsak da demokrasi tanımı tam olarak belirlenmemiştir. Gerek siyasal rejimler gerekse hükümet sistemleri içerisinde benimsenin ideolojiye göre farklılıklar göstermektedir. Liberal demokrasi, muhafazakar demokrasi, sosyal demokrasi, milliyetçi demokrasi gibi tanımlamaları söz konusudur.
Demokrasi ilk kez eski yunan şehirlerinde uygulanmıştır. M.Ö. 6 ve 4 yüzyıllarda Atina demokrasisi olarak bilinmektedir.
“Modern siyasal rejimlerin dağılımının diktatörlüklere göre diğer karşıtını ise demokrasiler oluşturur. Ancak günümüzde demokrasi diye adlandırdığımız liberal temsili anayasal hükümet sisteminin bütün tarih boyunca demokrasiden anlaşılan siyasal rejim olduğunu düşünmemek gerekir. M.Ö. 6. ve 4. Yüzyıllar arasında 200 yıla yakın bir süre yaşayan Atina demokrasisi bu gün demokrasi dediğimiz sistem den farklıydı ve bugün demokrasi denilen sistemin en temel kurumunu (seçimler) Atinalı demokratlar oligarşik (zenginlerin/aristokratların yönetimi)olarak adlandırılıyordu.” (Sayarı ve Bilgin, 2016: 57).
Demokrasi ile ilgili iki teori vardır. Birincisi normatif demokrasi; bireylerin hakları karşısında ihtiyaçlarının tamamen karşılanması söz konusudur. İkincisi Ampirik demokrasi teorisidir. Bu teoriye göre ise bireylerin tamamı olmasa bile büyük çoğunluğunu kapsayacak eşit şekilde haklara sahip olmasıdır. En ideal demokrasi birincisi olan normatif demokrasi eşit haklara sahip olmak ve devletin veya bireyin dahil olduğu topluluğun olanaklarının eşit ve adil şekilde haklara sahip olmasıdır. Düşünürler bu demokrasinin ütopik olduğunu olanaksız bir demokrasi olduğunu düşünmektedirler. İkincisi olan ampirik demokrasi modeli her ne kadar büyük çoğunluğun eşit haklara sahip olmasını sağlamaya çalışması diğer azınlığın haklarının güvence altına alınmaması demokrasinin tam olarak işlemediği sonucu çıkar. Dolayısıyla siyasal rejimlerin veya hükümet sistemi aygıtlarının kullanılması esnasında bireylerin eşit haklarını kullanmasını sağlamalıdır. En uzak ideale ulaşmaya çalışmak (normatif demokrasi)hakların kullanılmasında bireyin beklentisine cevap verecek bir durum olur. Birinci durum normatif demokrasi uygulanabilirlik açısında zor olduğundan düşünürler ampirik demokrasi üzerinde durmuşlardır.
Modern anlamda demokrasi iki boyutta tanımlanmıştır. Bu tanımlamaları Josef Schumpeter ve Robert Dahl farklı boyutta demokrasiyi anlamlandırmışlardır. Schumpeter’in demokrasi modeline dayanan milimalist veya seçimli demokrasidir. İki boyutlu tanımının kaynağı ilk boyutta tarif edilen çok partili rekabetçi seçimlere özgürlüklerle ilgili bazı prosedürleri ekleyen Robert Dahl’ın siyasal (çoğulcu)demokrasi anlayışıdır. Tek boyutlu demokrasi tanımını bu kavramın adil çok partili seçimlerle tanımlanması gerektiğini iddia eden Josef Schumpeter’in milimalist demokrasi kavramsallaştırması oluşturur. Schumpeter tartışmasını klasik demokrasi diye tanımladığı demokrasiyi halkın iradesinin ortak iyi için yansıtılması olarak gören anlayışın eleştirisiyle başlatır. Ona göre demokrasinin klasik tanımının içerdiği ortak (kamusal)iyiyi bulmaya çalışmak hem imkansızdır hem de azınlıkta kalanları dışlama potansiyeli taşıdığı için tehlikelidir. Ayrıca halkın iradesi Schumpeter göre hali hazırda var olan bir şey değildir. Manipülasyonlar sonucu oluşur ve rasyonel değildir (Sayarı ve Bilgin, 2016: 59).
Schumpeter halkın demokratik katılımının klasik demokrasiye göre sorunlu olduğunu bu sorunun halkın iradi ve rasyonel olarak hareket edemeyeceğini bununda sebebinin de manipülasyonlardan kaynaklanacağını ifade etmiştir. Bundan dolayıdır ki halk rasyonel ve iradi serbestliğe kavuştuğundan ve çok partili adil seçimler ile bireylerin seçme ve seçilme haklarını kullanıldığı anlamda demokrasi olduğunu ifade etmiştir.
Robert Dahl’ın modern demokrasi (poliarşi) tanımıysa demokrasiyi seçimlerin üzerine özgürlükleri de ekleyerek iki boyutta tanımlar. Dahl kendi sistemine demokrasi dememsinin sebebi bu kavram bütün vatandaşların tercihlerine tamamen ya da neredeyse tamamen yanıt veren varsayımsal/kuramsal sistemler için saklanmasıdır. Dahl var olan modern çoğulcu demokrasileriyse poliarşi (siyasal demokrasi) olarak adlandırır. Robert Dahl siyasal katılımın boyutlarını İlgi, önemseme, bilgi, eylem olarak sıralamıştır. Diğer yandan Dahl siyasal katılım açısından toplumu şu gruplara ayırmıştır. Siyasal olmayan tabaka, siyasal tabaka, iktidar peşinde koşanlar, iktidar sahipleri dir. Dahl’a göre siyasal demokrasinin oluşmasını ise, devlet politikası hakkındaki hükümet karaları üzerindeki kontrol yetkisi anayasal olarak seçilmiş organlarda toplanmalıdır. Seçilmiş organlar baskının nispeten nadir olarak görüldüğü sık sık yapılan ve dürüstçe idare edilen seçimlerle iş başın gelmelidir. Pratik olarak bütün yetişkinler organların seçiminde oy hakkına sahip olmalıdır. Pratik olarak bütün yetişkinler hükümetteki seçimle belirlenen organlara seçilebilme olanağına sahip olmalıdır. Vatandaşların geniş tanımlanmış siyasi meselelerle ilgili ciddi cezaların tehdidi olmaksızın kendilerini ifade edebilme özgürlüğü olmalıdır. Vatandaşlar alternatif olarak bilgi kaynaklarına ulaşma imkanına sahip olmalıdır. Bundan da öte alternatif haber mevcut olmalı ve bunlar kanunlar tarafından korunmalıdır. Vatandaşlar aynı zamanda bağımsızı siyasi partilere ve menfaat gruplarını içine alan nispeten bağımsız kuruluş ve organizasyonları sekilendirebilme hakkına sahip olmalıdır (Sayarı ve Bilgin, 2016: 60-61).
Günümüzde Schumpeter demokrasi tanımıyla ve Dahl poliarşi siyasal demokrasi anlayışı Dünya ülkelerinde örnek olarak bir sistem mevcut olmadığı görülmektedir. Avrupa ülkeleri, Kanada, ABD ve İngiltere nispeten Dahl poliarşi yani siyasal demokrasinin oluşumu boyutlarına uymaktadır.
Demokrasiye tanımlarken demokrasinin ne olmadığını tespit ederek demokratik bir ülkenin davranışlarını daha iyi anlayabiliriz.
‘’Demokrasi ne değildir? Tartışmasında belkide vurgulanması gereken en önemli konu usul-temelli demokrasi tanımlarında seçimlerle iktidar olan hükümetin davranış biçiminin ve demokratik rejimin yarattığı sonuçların demokrasinin tanımının bir parçası olmasıdır. Huntington belirttiği gibi seçimlerden çıkan hükümetler beceriksiz yiyici dar görüşlü sorumsuz olabilirler; kişisel menfaatlerinin egemenliği altında bulunabilirler kamu yararının gerektirdiği politikaları kabul etme yeteneğinden yoksun olabilirler. Bu nitelikler o hükümetleri arzu edilmez kılar ama demokrasiye aykırı kılmaz Bu tartışma Schmitter ve Karl Demokrasi nedir ne değildir başlıklı makalelerinin demokrasinin ne olmadığını tartıştıkları kısımda yaptıkları iki belirlemeyle koşuttur. Bunlardan birincisi demokrasilerin diğer devlet şekillerine oranla daha etkin bir ekonomik yapıya sahip olmaları gerekmediğidir.’’ikincisi demokrasilerin idari yönden etkin olmaları gerekmemektedir. Örneğin demokratik bir ülkede yöneticiler ekonomiyi kötü yönetiyor olabilir. İdari yönden ciddi aksaklıklar var olabilir veya çok dar bir çıkar grubuna hizmet ediyor olabilir. Bütün bunlara rağmen o ülkede çok partili adil seçimler ve temel özgürlükler (ifade, basın yayın, örgütlenme) varsa demokrasinin iki boyutlu tanımına göre(siyasal demokrasi) o ülkenin siyasal rejimi demokrasidir.
Demokrasi ne değildir? Konusunda ikinci tartışılması gereken konu demokrasiyle eşitlik arasındaki ilişkidir. Demokrasi siyaset biliminin yukarıda ki tanımlarına göre sadece siyasal eşitlik ile ilgili bir kavramdır. Bu demokratik bir ülkede derin ekonomik ve başka türlü eşitsizlikler (sembolik statü eşitsizlikleri gibi) veya ayrımcılık (cinsiyet veya etnik ayrımcılıklar gibi) olabileceği anlamına gelir. Bu ayrımcılıklar ve eşitsizlikler temel usulleri ihlal etmediği sürece o ülke bu tanımlara göre demokratik kabul edilir. Bir başka ifadeyle ekonomik bölüşümün daha sağlıklı olduğu toplumlarda demokrasiye geçmek daha kolay olabilir demokratik rejimin istikrarı olumlu etkilenebilir ancak bu ekonomik eşitsizliğin yüksek olduğu rejimlerinde demokrasinin kabul edilmemesi gerektiği anlamına gelmez. Ancak demokrasilerin ekonomik eşitsizliği açık olmaları demokrasinin liberal piyasa ekonomisini ya da açık bir ekonomik düzeni benimsemeleri gerektiği anlamında gelmez (Schmitter ve Karl, 1995: 78). Devletin ekonomiye yurttaşların (özelliklede alt sınıfların) refahı için yoğun bir şekilde müdahale ettiği demokrasilerde vardır, usuller ihlal edilmediği sürece bu rejimlerde siyaset biliminin tanımına göre eşit derecede demokratiktir’’ (Sayarı ve Bilgin, 2016: 62-63)
Üçüncü olarak bir rejimin demokratik olması için istikrarlı olması gerekmez. Demokrasi ve istikrar kavramları arasındaki ilişkinin iki ayrı yüzü vardır. Birincisi yönetimde (yürütmede)istikrar siyasette düzen ile demokrasi arasındaki ilişkidir. Demokrasiler diktatörlüklerden daha düzenli veya istikrarlı bir yönetim olmayabilirler (Schmitter ve Karl, 1995: 78). Parti çatışmalarının olduğu koalisyonların gerçekleşebildiği toplumsal grupların çıkarları doğrultusunda örgütlenebildiği her kafadan bir ses çıkan demokrasiler daha karmaşık ve istikrasız bir görüntü çizebilir. Ancak demokrasinin yukarıdaki tanımında siyasetin estetiği veya nasıl göründüğü önemli değildir.
Yukarıdaki alıntıda demokrasinin siyasal eşitlik usulü içerisinde kabul edildiğini, diğer sosyal (ekonomik, etnik gibi ayrımcılıklar) eşitsizliklerin dahil olmadığı aktarılmıştır. Ancak bu eşitsizliklerin demokrasilerde olmayacağı anlamına gelmediği vurgulanmıştır.
Olaya tersten bakarsak sosyal eşitsizliklerin demokratik ülkelerdeki sosyal eşitsizlikler özellikle ekonomik düzeyde daha fazla olduğu görülmektedir. Örnek verecek olursak İngiltere, ABD ve birçok Avrupa ülkelerinde ekonomik dağılımın eşit olmadığı liberal bireyci özgürlüklere daha fazla önemsendiği demokratik ülkelerdir. Diğer taraftan Kaddafi’nin Libya’sı Mübarek’in Mısır’ı, Sudi Arabistan, Katar, BAE gibi anti demokratik ülkelerde ekonomik eşitsizlikler daha az seviyedir. Dolayısıyla bireysel ve toplumsal özgürlükleri devletçi anlayış içerisinde demokrasiyi içleştirmiş ve sosyal bir devlette ancak demokrasi yaşar.
Buda şunu göstermektedir, dünyanın birçok ülkesinde demokrasinin yerleşmediği ve yerleşilmesinde de bir çaba sarf edilmediği görülmektedir. Orta doğu, Asya ve Afrika kıtalarında ki ülkelerdeki anti demokratik yönetimler açıkça göstergesidir.
Toplumların veya bireylerin temel haklarını en başta siyasal katılım ve aynı zamanda yönetime karşı muhalefette durma gibi ödevlerini yerine getirme özgürlüğünü ancak demokrasiler verir. Dolayısıyla çoğunluğun idaresinde iken azınlığında haklarının korunduğu anlamını taşır. Ancak demokratik rejimler tesisi Schumtpeter ve Robert Dahl siyasal oluşum düşünceleri ile kazanılır.
Sosyal hukuk devletinde demokrasinin gelişmesi; bireysel ve siyasal özgürlüklerin zümre hukuku ile değil toplumun tamamını kapsayan devlet hukuku ile vücud bulur.Böylece siyasal iktidarın; azınlıkla çoğunluk arasındaki farkın ortadan kaldırması ile mümkün olur.