Hikâye malum;
İki kör, karşılıklı "dolma” yiyorlarmış...
Körlerden biri, diğer köre, “fırça” dozajında bir ses tonuyla demiş ki;
“Dolmaları çift çift yemekten utanmıyor musun?”
“Suçlanan kör” demiş ki;
“Allah’tan kork be adam!.. Sen kör, ben kör!.. Dolmaları çift çift yediğimi de nereden çıkardın?”
“Suçlayan kör” cevap vermiş;
“Ben çift çift yiyorum da!”
Bu hikayeyi çok severim. Karşımızdakini yargılarken genellikle "kendimiz olsak ne yaparız" diye düşünür ama eleştirirken olması gereken, ideal ve hak ölçüsünü söyleriz. Gündelik hayatta sıkça karşılaşırız bu durumla, değil mi?
Nasıl mı?
Bir idareciyi eleştirirken, onun yaptığı bir olayı düşünürken genellikle aynı durumda biz olsak aynı şeyleri yapacakken ideali olan durumu yaparız diye söyleriz.
Ya da birisine çamur atarken "aman efendim ona dikkat edin, hırsız, uğursuz derken, genellikle, o işten nasıl hırsızlık yapıldığını, uğursuzluk nasıl oluru, biliriz de söyleriz. Bir makama gelindiğinde ne olacağını, hikayedeki kör gibi bilir, çift çift götürürken karşındakini de öyle yapacağını varsayarız.
Ne güzel söylemiş atalarımız değil mi?
Dervişin fikri ne ise zikri de o imiş.
Kişi karşındakini kendi gibi bilirmiş.
Bir de asalet işi var. Asalet makamlara, paraya, şana, şöhrete bağlı değildir. Asalet, aileden, yaşanmışlıktan, yaşanmışlıktan alınan dersten, eğitim-öğretimden, kültürden gelir. Her insana kolay kolay nasip olmaz, olması için üç- beş kuşak geçmesi gerekir. Bir de " asaleti olmayanın adalet olmaz" diye güzel bir söz var. Allah ıslah etsin böylelerini ve bunlara maruz kalanların da yardımcısı olsun.
Bir şiir ile bitirelim. Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun 16 Haziran 1968 yılında yazdığı şiir.
YAZMAK
Yazmak neyi?
Yazmak kime?
Yazmak niçin?
Yaşamak, nefes almak kadar bedava
Yazmak.
Parsayı toplamayı düşünmeden
Yazabilmek.
Kaşınırcasına,
Terlercesine,
Burnundaki sineği kovarcasına,
Yazmak.
Aslında herkes yazmalı,
Okumaya gelince
Sen yazdıklarını bir daha okuyor musun sanki
Kereste...
Kalın sağlıcakla...