Babam bize ders vermek istediği zamanlarda mutlaka hikayeler anlatır ve bu yolla hayatımıza yön vermek isterdi. Bu hikaye de sıkça anlattıklarındandı.
Vali Bey, şehre gelen valiler arasında en bilgili, en içten, en sıcak ve en başarılılarındanmış. Herkes ile ilgilenir, her dertleri çözmek için uğraşırmış. Vali Bey'e de halk saygıda kusur etmez, uzun yıllardan sonra bu kadar hizmet aşkı ile yanan birini buldukları için de mutlularmış. Vali Bey'in bu işleri yaparken aklı fikri milletvekili olmak, oradan da birilerine yakın olabilirse bakanlık hayalleri kuruyormuş.
Gün gelmiş, milletvekilliği seçimleri için adaylıklar açıklanmış. Bizim Vali Bey' de o ilden, sevildiği, saygı duyulduğu ilden aday olmuş.
Her zaman gittiği, saygıda kusur etmeyen, kendisini en çok sevdiklerini düşündüğü köyden başlamak istemiş, seçim çalışmalarına. Arabaları, danışmanları, korumaları, partililerle beraber girmişler köy kahvesine. Herkes orada, muhtar karşılamış, ceketinin önünü başından çıkardığı şapkası ile kapatmaya çalışmış ve Vali Bey'in elini öpmeye çalışmış. Selamlama, hoş beş ardından Vali Bey konuya girmiş:
-Bugün buraya vali olarak gelmedim. Biliyorsunuz seçimler yaklaşıyor ve ben de adayım.
Biraz önceki o karşılama ardından beklenen, alkış olacakken, muhtar sandalyesine oturur, arkasına yaslanır, bacak bacak üzerine atar, sigarasını yakar ve
-Öyle desene Vali Beğğğ, öyle desene, der.
Hayat bize neler öğretiyor. Makam, mevkiye gösterilen saygıyı, kendimize gösteriliyor zannediyoruz. Makam elden gidince de hayıflanıyoruz, şikayet ediyoruz. Aslında biz ne ekersek, onu biçiyoruz.
Kalın sağlıcakla...