Manken Hastalığı

TAKİP ET

Şeyma YANIK/Psikolog

Eriyip 35 kiloya düştü, şimdi bambaşka biri

Avustralya'da yaşayan 25 yaşındaki Sacha Reeve manken hastalığına yakalandı.

Bu ve benzeri haberleri hepimiz görmüşüzdür. Ünlü insanların sık sık yakalandığı manken hastalığı. Peki, nedir bu manken hastalığı, neden manken hastalığı deniliyor, manken olmayan hasta olmuyor mu?

Halk arasında manken hastalığı olarak bilinen Anoreksiya Nervoza kökeninde bir yeme bozukluğudur.”‘Aman yemenin de bozukluğumu olur?” demeyin; evet, oluyor. Çok yiyorsunuz bozukluk; az yiyorsunuz gene bozukluk. Her şey kararında anlayacağınız. Anoreksiya önceleri diyetle başlayıp sonra kontrolden çıkabiliyor. Şu 3-5 kilo fazlalığı versem, diye yola çıkarsınız sürekli gıda, kilo ve diyeti düşünmeye başlarsınız. Sürekli kilo verirsiniz. Çarpık bir beden imgesine sahip olmaya başlarsınız. Herkes size çok zayıf olduğunuzu söyler, inanmazsınız. Çünkü aynada gördüğünüz kişi çok şişmandır.

Bu bozukluk tahmin edeceğiniz gibi genellikle ergenlik döneminde başlıyor. Zaten dönemin getirdiği karmaşayla kendini sorgulamaya başlayan kişi zihnini sorguladığı gibi bedenini de sorgulamaya başlıyor. “90-60-90 olmalıyım. Kaslı olmalıyım; çünkü böyle insanlar beğeniliyor.” Hal böyle olunca “manken hastalığı” denmesi de çok normal. Ailenizde yeme bozukluğu olan varsa, mankenlik, bale ya da jimnastik gibi bedeninizi kontol altında tutmanız gereken bir iş yapıyorsanız, her zaman mükemmel olmaya çalışan veya çok fazla endişe duyan biriyseniz, stres dolu yaşamlar olayları (boşanma, yer değiştirme, sevdiğiniz birini kaybetme gibi) yaşadıysanız bu bozukluğa daha meyilli olabilirsiniz. Çevresel faktörlerin yeme bozukluklarının ortaya çıkmasındaki rolü yadsınamaz bir gerçektir. Özellikle kadınlara yüklenen misyonlar bu bozuklukların kadınlarda fazla görülmesine neden oluyor. Öyle ki kilolu bir kadın için ağır ithamlarda bulunan toplum erkek için, erkektir, deyip geçiyor. Dolayısıyla kadınlar da toplumdaki mükemmel kadın algısına ulaşmak için bedenleriyle uğraşmaya başlıyor.

Anoreksiyalı kişiler sürekli bedenlerinden şikâyet ederler. Sağlıklı bir bireyden daha zayıflardır ama bunu kabul etmezler. Kilo almak onlar için kâbustur. Hayatları kilo vermek olmuştur. Yiyecekleri miktarı sınırlandırırlar. Hasta bile olsalar aşırı egzersiz yaparlar. Öyle ki kilo alımını engellemek için iş kusmalara, idrar söktürücü kullanmaya kadar ulaşır.

Anoreksiyanın bir kardeşi de Bulimiyadır. Bulimiya Nervozada da en büyük korku kilo almaktır. Bulimiyayı Anoreksiyadan ayıran nokta ise Bulimialı bireylerin fazla yemek yemesidir. Evet, yanlış okumadınız. Bulimiyalı kişilerde tıkınırcasına yeme epizodları görülür. Yani aynı zaman diliminde ve benzer koşullarda çoğu insandan fazla miktarda yeme söz konusudur. Hem kilo almaktan korkuyor hem de tıkınırcasına yiyor; sonuç, kilo almayı engellemek için kusmalar, idrar söktürücü ilaçlar sahneye çıkıyor. Bazen bu durum kılık değiştirip çıkartma olmayan tip olarak da karşımıza çıkıyor. Yani kişi kusmuyor ya da lavmanlar kullanmıyor bunun yerine aşırı egzersiz yapıyor. Dengeyi böyle sağlamaya çalışıyor. Çok yemek, çok spor. Durum böyle olunca suçluluk duygusu da bireyleri sarıp sarmalıyor.

Yeme bozukluklarında tedavi ilaç tedavisinin günü kurtardığı aşikâr. Ancak bu durumların tekrarlanmaması için terapotik yardım çok önemli. Ergenlik döneminde kişi için önemli olaylar mercek altına alınarak incelenmelidir. 

Herkesi belli bir kalıba sokmaya çalışan toplum normları biz insanların oluşturduğu yazısız kurallarsa bunları yıkmak da bizim elimizde. Sağlık sorunu olmadığı sürece herkes istediği kiloya sahip olmakta özgür. Herkes sarışın, mavi gözlü ya da mükemmel fiziğe sahip olmak zorunda değil. Karşınızdaki insanın fiziğini değil kalbini sevin.

Kalbi güzel insanlara sevgilerle...