Şenocak: Çambaşı'nda başardığımız birlikteliği diğer yatırımlarda da yapmalıyız

TAKİP ET

Çambaşı Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı ve Şenocak Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Cem Şenocak, “Çambaşı Otel Projesi´nde yeni bir sinerji oluştu. Yıllarca Ordu´da birlik, beraberlik yok söylemlerini çok duyduk ama Çambaşı´ndaki ortaklık modelinin başarılı bir şekilde devam etmesi Ordu adına birlik ve beraberliğin en güzel örneğini ortaya koydu” dedi.
Ordu Vizyon Gazetesi’nden Mustafa Poyraz’ın yaptığı röportajın  konuğu Şenocak Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Cem Şenocak oldu. Ordu fındık sanayinin önemli isimlerinden olan Cem Şenocak aynı zamanda Türkiye kayak federasyonu delegesi olmanın yanı sıra Çambaşı yatırım yönetim kurulu başkanlığı ve Ordu Ticaret Odası komite başkanlığı ORDUSİAD yönetim kurulu ve ihracatçılar birliği yönetim kurulu görevlerini sürdürmektedir. Cem Şenocak ile Ordu ekonomisi başta olmak kaydıyla, 2019 yılı fındık ihracatı, Ordu turizmi, Ordu sanayisi ve Orduspor konularındaki röportajımızı siz değerli okurlarımızla paylaşmak istedik.
ÇAMBAŞI BİRLİKTELİĞİN EN GÜZEL ÖRNEĞİ
Çambaşı kayak merkezi yapılırken Ordulu işadamları olarak burada güzel bir ortaklık yapalım istedik. O günkü siyasetçilerde bizi buna teşvik etti. Bu kayak merkezi yapıldığında atıl bir yer olmasın istedik. Ordu´nun kanaat önderleri, iş adamları buranın içerisinde olsun, katkıları olsun ve takip etsin diye bir ortaklık kurduk. Bu ortaklık 29 işadamıyla resmen 2012 yılında kuruldu. Türkiye´deki yaşanan süreç ve sıkıntılar, ekonomik krizler, hükümet içerisindeki bakanların değişimi bizim bu yeri kiralamamızı bayağı uzattı. 2012 yılında başlayan süreç doğrultusunda tapumuzu almamız 2018 yılında gerçekleşti. Bu süreçte her daim yanımızda yer alan Kabadüz Belediye Başkanı Yener Kaya´ya çok teşekkür ediyorum. Bu süreçte ortaklarımızda çözülmeler, ayrılmalar oldu, yeniden girenler oldu. Şuanda 11 ortak olarak devam ediyoruz.
    İklim değişikliklerinden kaynaklanan etkenlerden dolayı Ordu ili turizm anlamında çok cazip hale geldi. Biz bununla ilgili olarak 2010-2011 yıllarında Çambaşı yaylasına yapımı düşünülen projenin hayata geçirilmesi Ordu turizm adına çok önemli bir gelişmeydi. Çambaşı kayak merkezi hava alanı kadar önemli hayal bir projeydi. O günlerde 40-50 milyon kadar para harcanarak bu tesis kayak severlere kazandırıldı.
 
Biz geçmişte Ordulular olarak bir arada bulanamamış olmanın sıkıntılarını yaşadık. Biz bir olalım, beraber olalım zihniyetiyle bu yola koyulduk. Son süreçte arkadaşlarım bu yatırımın yönetim kurulu başkanı olarak şahsımı uygun gördü. Bu anlamda hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Bizim buradaki en büyük amacımız bu ortaklığın başarılı bir şekilde devam etmesi ve gelecek nesiller adına güzel bir örnek olmasını amaçlıyoruz. Arkadan pırlanta gibi donanımlı gençlerimiz geliyor. Bizden sonraki kuşaklar daha iyi okudular, daha iyi eğitim aldılar. Ben gençlerimizin daha başarılı olacaklarını görüyorum. Onlar Ordu´daki ortaklık modelinin başarıya ulaştığını görürlerse daha iyi bir enerji alırlar. Birbirleriyle çeşitli alanlarda daha büyük ortaklıklar yaparlar. Bizim Çambaşı otelin ruhunda bu vardır.
 
Kayseri için Erciyes olmazsa olmazdır, Erzurum için Palandöken olmazsa olmazdır, Uludağ Bursa için enteresan bir isimdir. Ordu da böyle bir kazanım içerisinde, ama biz bunun farkında değiliz. Oradaki insan şeklinin gelecek olması kayak merkezimizin konumunu daha da net belirlemiş olacak. Oraya önemli insanları getirmek çok önemli,  Rize Ayder yaylasında adam kendisini özel helikopterle getirtip, kayakla indirmek için buna 20 bin dolar harcıyor. Benim de kayak sporuna karşı 10 yıldır özel bir ilgim var. 3-5 yaşındaki torununuzdan tutunda 70-80 yaşlarındaki büyüklerimizi kaydıracağımız sistemler var. Kaymak öyle söylenildiği gibi çok pahalı bir spor değil. Buradan oraya gitmenin bir bedeli var. Biz bunlarla ilgili sporcu yetiştirmekten tutun, her türlü çalışmayı yapıyoruz.
 
İkincisi kayak tesisimizle birlikte Uludağ gibi, Palandöken gibi, Erciyes gibi Çambaşı kayak merkezi olarak anılacağız. Orası mükemmel bir yer olacak. Bugün Türkiye Çambaşı´nı konuşmaya başladı.
 
DÜNYANIN EN MAĞDUR ÇİFTÇİSİ ORDU VE GİRESUN´DADIR
 
Ordu´yu anlatırken konuya fındıktan başlamamız gerekiyor. Ordu ve Giresun kaderleri birbirine benzeyen iki il. Aslında bir il gibi olan iki ildir. Ortalama dünya fındığının yüzde 35´ini üreten iki il. Dünyada çok sayıda ülkede fındık yetişmesine rağmen Ordu ve Giresun illerinin ürettikleri fındık dünya üretiminin neredeyse 3/1´ine tekâbül etmektedir. Bu anlamda da Türkiye dünya fındığının yüzde 70´ine sahiptir. Ordu´yu tanımlarken fındık en önemli konudur. Fındık üretimi konusunda ilimiz çeşitli deformasyonlar yaşamıştır. Dünya fındık ticaretinin temelinin oluşmasında Ordu ve Giresun vardır. Fındık sanayisi oluşurken ilk dikimlerde Ordu ve Giresun illerinde gerçekleşmiştir. Bu dikimler miras yolu ile bölündüğü için en çok göç veren iller olarak aile başı gelirler çok fazla düşmüştür. Samsun, Çarşamba, Adapazarı, Düzce ovaları çok farklı fazla gelir elde etmişlerdir. Ordu ve Giresun´daki fındık üreticileri dünyada en az geliri elde eden fındık üreticileri olmuşlardır. Ordu ve Giresun illerindeki üretim aile başına ortalama bir tondur. Fındığın ton başı fiyatını 15 lira olarak baz alırsak, köylerdeki yaşlı nüfus fındığın tüm giderlerini yevmiye ile yaptırdığı taktirde 10 bin lira gideri olur. Bir tonluk fındığın giderlerini para ile yaptıran bir ailenin yıllık geliri 5 bin liradır. Düz ovadaki bir fındıkçı ailenin geliri ise 50 ile 100 bin lira arasındadır. Arada uçurumlar vardır. Ordu ve Giresun illeri için fındık maneviyat haline gelmiştir. Fındık anlamında her iki il dünyada en büyük üretim alanlarıdır. Mağduriyet anlamında dünyanın en mağdur çiftçisi Ordu ve Giresun´dadır. Düz ovada makinalı tarım var. Orada toplatmaya para verilmiyor, orada sulama var. Orada her şey otomasyon, oralarda fındık üretenler 50 ile 100 bin lira arasında gelir elde ederken daha fazla dikim yapacakları alanlar da var. Karadeniz´in ovalarında çok düz alanlar var. Geçmişte bu farklılıkları önlemek için zaman zaman devlet alımlarında devlete çok büyük sıkıntılar yaşatmıştır. Devlet bu alımları yapmasına rağmen fındık yine para etmemiştir. Buna örnek olarak 2001 yılında devletin elinde 600 bin ton fındık varken fındık bir dolardı. Fazlalık fındık devlete yük olduğu için 1983 yılında bir yasa ile fındık dikim alanları sınırlandırılmıştı. Ama maalesef bunun kontrolü uygulanamadı. Rekolteler son zamanlarda yüksek olmadığı için Ordu ve Giresun fındık üreticileri olarak son 4-5 yıl bunun zararını görmedik. En son 2008 yılında rekolte çok yüksek çıktı. Sonraki süreçte rekolte yüksek olsa da dünyada fındığın az olması bize avantaj sağladı.
 
FINDIĞIN DİKİLME SEBEPLERİNDEN BİR TANESİ DE EROZYONU ÖNLEMEKTİR
 
                Birde bizim sosyal yapımız vardır. Bu insanlar dağlık alanlarda fındık üretiminin yanı sıra yapmış oldukları işle de bir yandan erozyonu önlemiş olurlar. Bugün bizim dağlarımıza PKK giremiyor. Niye giremiyor? Fındık bahçelerinden ötürü giremiyor. Çünkü herkes bahçesini kontrol ediyor. Köylerde bir yabancı görüldüğü anda anında duyulur. Biz sosyal olarak üreticimizi bu dağlarda üretime teşvik etmeliyiz. Bunu gören dönemin başbakanı bugünün cumhurbaşkanı, alan bazlı desteklemeyi çıkarmıştır. Çok doğru bir karardır. Ordu Giresun için bir nimettir. Bunun teknik olarak geliştirilmesi lazım. Öncelikle alan bazlı desteği bahçesinin üzerinde olana vermeliyiz. Bahçesini terk etmek zorunda kalmış olanlara bu desteği vermeyelim demiyorum ama özellikle bahçesinin başında olan üreticilerimizi ayrı bir kefeye koyalım. Adam doktordur, memurdur, işçidir bahçesini çok sever onu da teşvik edelim. Biz bu dağlardaki üretimi artıralım, düz ovalardaki üretimi artırmayalım. Alan bazlı destek bu amaçla çıkarıldı ama bunu da sabote ettiler. Buna bende üzülüyorum, Ordu´da bu desteği anlayamayanlarda maalesef çok fazla alan bazlı destekleme yapıldı da düz ovalarda fındık söküldü mü diyenler oldu. Buradaki amaç Ordu, Giresun fındık üreticisinin gelirini bir nebze de olsa artırmaktır. Düz ovadaki fındığın sökülmesi değildir, o adam teşvik almamalı. Benim üreticim daha fazla almalı. Bahçesinin üzerinde olup 10 dönemin altında yeri olanlara dönüm başı 500 lira vereceksin. 20 dönümün altındakine 400 lira vereceksin. Bahçe büyüdükçe bu oran düşürülerek takip edilmeli. Zenginleşen üreticinin zaten gücü artıyor. Bunu azaltarak ama teşvik ederek verilmeli. Değişik meslek gruplarında olup da bahçe sahibi olanları da kaldırıp atmayacağız. Ona da diyeceğiz ki, kardeşim sen şu şehirde şu fabrikada çalışarak emekli olmuşsun, fındık üretiminden geçinmiyorsun. Sende köydeki amcanın oğluna, kuzenine bahçeni kirala, gidip gelip fındıkla uğraşma. O insan tarımla uğraşsın, gitsin tarım il müdürlüklerine iyi tarım uygulasın, verimi bir kg´dan 3 kg çıkarsın, sen onunla ortakçılık yap. Kirala bahçeni o sana bedelini ödesin. Ama bakımını o yapsın. Sen senede üç gün beş gün gelip her şeyi para ile yaptırırsan zaten zarar edersin. Ondan sonra da fındık para etmez dersin. Düz ovadaki üretici ile bizim üreticimiz arasındaki farkı iyi görmek lazım. Düz ovadaki bir üretici bahçesinde her türlü ürünü yetiştirebiliyor. Bizim burada o ürünleri yetiştirme şansımız yok. Fındık bizim tek çaremiz ve bizim velinimetimiz. Biz her şeyimizi fındık üzerinden hallediyoruz. Çocuğumuzu buradan okutuyoruz, sağlımızı buradan sağlıyor, düğünümüzü buradan yapıyoruz. Devlet bunu çok iyi gördü yalnız siyaset bu süreci çok iyi idare edemedi. 2009 yılındaki süreci doğru işlettiğimiz taktirde ne devletin fındık ile ne de fındık üreticisinin tek bir derdi kalmaz. İyi tarım uyguladığınız bir yerden bir ton ürün alamazken bugün 3 ton alacaksınız. Makinalı tarım yapamazsanız bahçenizi çevirip yerden toplama ile maliyeti beşte bire düşürebilirsiniz. Bizim buna alışmamız lazım. Bizim çocukluğumuzda bahçelerden çuvallar çalınırdı şimdi böyle bir dert kalmadı bahçede fındık toplamaya adam bulamıyor çalınacak diye korkmadan yerden toplamaya geçmek maliyeti 5´den bire düşürür. Hep söyledim şimdi de söylüyorum fındık bizim velinimetimiz. Ordu´da yaşayanın yüzde 90´ı çiftçi. Hepimizin az çok bahçesi var.
 
BU SENE İYİ BİR SEZON YAŞIYORUZ
 
               Fındık ihracatı, fındık satışı anlamında ihracatçımızda üreticimizde, esnafımızda bu sene ticaretini yapanlar iyi bir sene yaşadılar. Bu sene hızlı bir sene oldu. Yani hızlı akan bir sene oldu. Bu sene fındık piyasaya çok hızlı aktı. Fındık 15 ile 18 lira arasında olmasını üreticimiz makul buldu ve fındığını sattı. Beklentisi olan dövize gitti ki bana sorarsanız bu yanlıştı. İnsanımız gidip hazine bonosunu devletin fonunu almalıdır. 2001 ile 2008 yıllarındaki rekolte çok yüksek bir rekolteydi. Devlet alımlarının Ordu ve Giresun üreticisine faydası olmamıştır. Bunu gören şu anki Cumhurbaşkanımız o günün başbakanı alan bazlı diye bir destek getirdi. Devlet piyasadan fındık almasına rağmen fındık yine para etmedi. Son yıllarda rekolteler dengeli olduğu için devlet alımları şu anda başarılı gibi gözüküyor. 600 ton fındık almışsın fındık bir doları geçmiyor. 2008 yılında devletin elinde 400 bin ton fındık var o dönemlerde fındık 2 lira ile 2.5 lira arasında alıcı bulabiliyor. 2009 yılında bunu gören Cumhurbaşkanımız konuyu çok iyi anladığı için sorunun Ordu ve Giresun´da olduğunu gördü. Bu anlamda çalışmalar yapıldı. Fındık konusunda dünyada bir sorun yoktur, sorun Ordu ve Giresun´dadır. Bunun da sebebi miras yoluyla bölünmelerdir. Bahçelerin üretimden düşmesidir, bahçelerin küçük olması nedeniyle çiftçilerimizin ilgisinin azalmasıdır. Bu konuda 2009 yılında alan bazlı gelirin tekniği de geliştirildi. Ordu ve Giresunlu fındık üreticisi bu destekten yüzde 100 alırken diğer bölgelerde üretenler yüzde 20 aldı yüzde 30 aldı. Onlarında bu destekten alması bizim açımızdan bir mahsuru yok. Bizim endişemiz düz ovalardaki dikimin aşırı derecede artması durumunda devlet almış olduğu fındığı 2001 ve 2008 deki gibi çürütemez. Fındık bir milli servet, o da bizim cebimizden çıkıyor. Devlet olarak bir taraftan yüksek fiyatla fındık alır, diğer taraftan düz ovalara fındık diktirirseniz yüksek rekolteler sonrasında düşük fiyatlarla karşılaşırsınız ve uzun süreli problemler yaşarsınız. Üst üste yüksek rekolteler olursa, üst üstede alım yaptığınızda düz ovalar daha fazla dikim yapmaya başlar. Oralarda ne dikseniz oluyor, yani adam fındığa mahkûm değil.
 
 İSRAF İÇERİSİNDE YAŞIYORUZ
 
   Çağın, teknolojinin getirdiği lüks yaşam var. Bu yaşam hepimizde var. 70´li yıllara baktığımızda bir evin içerisinde anne, baba, çocuklar, gelin, damat bir arada yaşardı. Un mısır değirmeninden gelirdi. Pay karşılığı mısırlar un olurdu. Mısır ekmeği ile yemek yenirdi. Yoğurt köyde yapılırdı, süt, yumurta köyde yapılırdı. Peynir, pancar, fasulye, pekmez, çeşit çeşit turşular köylerde yapılırdı. Biber, domates, patlıcan köyde üretilirdi. Çağ ilerledikçe cep telefonları çıktı, araçlar çoğaldı, anne bana aynı evde yaşamıyor. Köyde elektriğe, suya para vermiyordun. Her şey para ile oldu giderler arttı. Maalesef insanlarımız bu nedenlerden ötürü göç verdi. Göç sonrası geriye yaşlı nüfus kalınca ister istemez tembellik başladı. Fındık üreticisinin fındık bahçesinden 12 ay çıkmaması lazım. Vermeden alamıyorsun. Geçim standartlarımız çağın getirdiği lüks yaşamdan dolayı hepimiz en alttan en üste israf içinde yaşıyoruz. Gelir giderimizi çok iyi düzenlememiz gerekir.
 
BİZ TARIM ŞEHRİYİZ
 
  Başta fındık olmak kaydıyla, kivi, bal, çilek, ahududu olmak kaydıyla biz bir tarım şehriyiz. Turizm konusunda önümüzde çok büyük bir ivme var. Dünya ve Türkiye´deki iklim değişiklikleri turizm açısından Ordu´nun önünü açıyor. Bundan 20-30 yıl önce 700 rakımlı yerlere fındık dikilmesin mantığı ile bakılıyordu. Bugün 700 rakımın üzerindeki yerlerde mükemmel fındık yetişiyor. Bu 700 rakım üzerinde fındık üretimi sadece Ordu´da vardır. Mevsim değişikliklerinden ötürü fındık mart ve nisan aylarında don tehlikesi yaşıyor. Bu tarihlerde yüksek kesimlerde fındık yaprakları açmamış olduğu için oralara daha verimli oluyor. Özellikle sahil kesimlerindeki fındık bahçeleri arsaya dönüşmeye başladı. Hatta alan bazlı destekleme çıkarken 700 rakımın üzerindeki yerlere teşvik verilmesin denilmişti. Biz o insanlarımızı oralarda tutmak zorundayız. Alan bazlı destek oraya verilmeli. Mevsim değişikliği nedeniyle zaman zaman fındıkta dolu hasarı yaşansa da bu zararların bir kısmı devlet tarafından karşılandığı gibi bu zarar belirli alanlarda oluşuyor.
 
BABAANNEMİN İSİMİNİ ANAOKULUNDA YAŞATMAK İSTEDİK
 
2016 yılının kış aylarında babamla köydeki iş yerimizin önünde otururken bir grup bebenin bayan birisinin kontrolünde bir yerlere doğru yürüdüklerini gördük. Bunu oradakilere sorduk, bayan öğretmenle birlikte anaokulu öğrencileri olduğunu öğrendik. Soğuk buz gibi havada yürüyorlardı. Bu çocukların okuldan alınarak eski bir sağlık ocağına çok ilkel bir şartlarda öğrenim gördüklerini gördük. Babamla birlikte bu duruma çok üzüldük. Bunu araştırdığımızda köydeki okulda anaokulu bölümü olmadığını gördük. Hemen okul aile birliği ile irtibata geçtik. Hemen prefabrik bir anaokulu yapsanız işimizi görürüz denildi. Bu bizim içimize sinmedi. Oraya daha sağlıklı bir şey yapalım diye araştırmalar yaptık. Ordu Belediyesi o yerin okul yapılması yönünde o yeri tahsis etti. Babamın talimatları doğrultusunda iki katlı alt katı okulun yemek salonu ve konferans salonu, üst katında ise anaokulu öğrencilerinin öğrenim görecekleri ve dinlenebilecekleri iki katlı butik bir anaokulu yaptırdık. Okulun adını alan Hasibe Şenocak rahmetli babaannem, 1940-60 yıllarda İnsanları yedirip içiren, o köyden geçen kervanları yedip içiren çok anaç bir kadındı. Babaannem çocukları çok sevdiği için babam babaannemin ismini bu okulda yaşatalım istedi. Hasibe Şenocak adlı bir anaokulunu yapmayı Allah bizlere nasip etti. Orada çocuklarımızın rahat edecekleri bir ortam sağlandı. Bu yerin arazisi ve yapımındaki süreç anlamında gerek Valilik gerekse Belediyemiz bunun önünü açtı. Birlikte de güzel bir açılış yaptık. Hasibe hanım yine orada çocuklara sevgisini yaşatıyor. İnşallah öğrencilerimiz böyle güzel bir ortamda uzun yıllar eğitim görürler.
 
KUZEY YILDIZI DİZİSİNİN ORDU İLİNE ÇOK ŞEY KATTIĞINI DÜŞÜNÜYORUM
 
  Esprili bir dizi. İnsanlar ondan dolayı her hangi bir konu aramıyor. Orada bir Ordu tanıtımı var. Özellikle de filmde Ordu Orduuu diye vurguluyorlar. Çünkü bizim hassasiyetimizi biliyorlar. İlk defa böyle bir dizi çekiliyor ki, büyük bütçelerden bahsettik, nasıl yaparız nasıl ederiz. Kültür bakanlığından ne bileyim işadamlarından katkı yapsalar dedik ama karşımıza büyük paralar çıktı. Kuzey Yıldızı dizisi olarak siz basın, biz işadamları olarak gördük. Bu konuda vatandaş da duyarlı olmalı. Evini, arabasını kiraya veriyorsa bir şeyler alsın ama bunu bir fırsata çevirmesin. Turizmin Ordu´ya getireceği çok şey var. Gerek istihdam, gerekse tanıtım anlamında tanıtılacak o kadar çok yerlerimiz var ki bunları iyi değerlendirmemiz gerekiyor.
 
KARADENİZ AKDENİZ YOLU DA BİZİM İÇİN HAYALDİ
 
  Bu yolun bitmesi durumunda Mersin´e Ordu´dan 7 saatte gidilmesi planlanıyor. Bu bizim ticaretimizi de genişletecek. Oradan kamyonlar gelecek, burada liman ihtiyacı doğabilir. Bu liman Ordu´da olmuş, Ünye´de olmuş, Giresun´da olmuş hiç önemli değil. Onlarda bizim birer parçamız. Ordu, Ünye, Giresun bunları çok ayırmamak lazım, baktığımızda bir il gibiyiz. Dere yolunun bitmesi durumunda mevcut olan limanlarımız bu yöreye ekonomik anlamda çok şeyler katacaktır. Sanayi anlamında bizlere düz arazi lazım. Ama böyle bir arazi ne yazık ki ilimizde mevcut değil, olan araziler çok pahalı.
 
   Karaağaç mevkiinde yapımı devam eden organize sanayi konusundaki sıkıntılar bir türlü aşılamadı. Kamulaştırma işi bir türlü bitirilemedi. Ordu ticaret odasında komite başkanıyım. O sıfatım dolayısıyla yaşanan sıkıntıları vali beye ilettim. Teklif usulü bu işin çözülebileceğini kendilerine ilettim. Oradaki en büyük sorunlardan bir tanesi de yerler kamulaştırılmış vatandaş parasını alamıyor. Ordulu yatırımcı yatırım yapacak yer bulamıyor. Bunu yatırımcı parasını kendisi ödemek şartıyla, devlete ödeyeceği kısmı da borçlanmak kaydıyla bu tür çalışma Fatsa tarafında yapıldı. Alacak kişilerle teklif usulü kamulaştırma yapılabilir. Devletin kasasında para yoksa vatandaş bunun parasını öder, devlet te alt yapı parasını borçlandırır. Burada amaç devletle birlikte iş istihdamını daha da artırmaktır. Amaç yeni yatırımlar yapmaktır. Buraya gelecek olan yatırımcı çok büyük teşvikler için gelir. Örneğin tekstilde çok büyük teşvikler olduğu için tekstilci buraya yatırımlar yapabilir. Bir ürünün buraya gelmesi ayrı bir maliyet, burada faaliyetlerini gösteren Sagra fabrikası çikolatayı sadece fındıkla yapmıyor. Bunun kakaosu var, sütü var, yumurtası, unu, şekeri ambalajı var. Bunların her biri ayrı bir maliyet. Bu konularda lojistik çok önemli. Bu mamuller buraya para ile geliyor. Bu yatırımların İstanbul gibi Kocaeli gibi bölgelerde yapılması o firmanın her konuda işini kolaylaştırıyor. Sanayinin gelişmesi de biraz bunlara bağlı. Biz Sagra´ya biraz duygusal bakıyoruz. Ordu insanının sivil toplum kuruluşlarının, yöneticilerin, kamunun dikkat etmeleri gereken Ordu´daki yatırımlara ve yatırımcılara sahip çıkmaları olmalı. Buralarda yüzlerce insan çalışıyor. Bunları korumalıyız, bunların önünü açmalıyız. Bu şirketlerin bürokraside hiçbir sıkıntı yaşamamasını sağlamalıyız. Ordu´da her üç kişiye ekmek veren yatırımcılara destek vermeliyiz. Geçmişte bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Rahmetli Yüksel Poyraz ORDUSİAD başkanıydı, bende ORDUSİAD yönetimindeyim. O günlerde kendisi televizyonda “Yatırım yapmak isteyene ben desteğim” dedi. Kendisine çok güvenen başarılı bir büyüğümüzdü. O süreçte bende yanındayım, tesadüfen bende o görüntünün içerisinde olduğum için 5-6 kişi beni aradı. Bunu görüp beni arayan, Biz Ordu´da yatırım yapan, bir noktaya geldik ama bir noktada tıkandık yardımcı olur musun diyen banka müdürleri beni aradı. Adamlar bir yere kadar geldiler, bir yerde tıkandılar bu konuda benim de yapacak fazla bir şeyim kalmadı diyen müdürler oldu. Bende rahmetli Yüksel abiyi aradım, sağ olsun hepsi ile ayrı ayrı ilgilendi. Bunu bütün Ordu örnek almalı.
 
BİZ ORDUSPOR AŞKIYLA BÜYÜDÜK
 
  Bizim evimiz stada çok yakındı. Babamda Orduspor aşığıydı. Babam çok fazla aktif yöneticilik yapmadı. Babam her zaman gönüllü yöneticiydi. Rahmetli kayınpederim Celal Şahin Orduspor´da uzun süre yöneticilik yaptı. Kendim 1994 yılında Orduspor´da yöneticilik yaptım. Onun haricinde Orduspor´da her zaman yönetici birisi mantığıyla Orduspor´un yanında oldum. Biz her zaman Orduspor´da gönüllü yönetici olduk. Hep hayalimiz süper lig oldu. Son dönemde ama kader, ama Nedim Türkmen ve ekibinin başarısı sonrası süper lige çıktık. Rahmetli babam “Oğlum şu süper ligi birkaç yıl yaşayabilsek” demişti. Buraya Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş geliyor. Biz gönüllü olarak çoğu yöneticilerin gitmediği deplasmanlara gittik. Gerek Hector Cuper, gerekse Erkan Sözeri dönemlerinde Orduspor´a daha yakın olduk. Her ikisini de benim evimde misafir ettim onlar bizim özel misafirlerimizdi. Sonraki süreçte Nedim Türkmen´in Ordu´da olmaması, sahip çıkamaması, bazı şeyleri kontrol edememesi, sürecin ters işlemesi sonrasında Orduspor ağır maliyetlerin altına girdi. Orduspor´un o zor dönemlerinde biz yine Orduspor´un yanında yer aldık. Erkan hocanın inanılmaz bir Ordu aşıklığı vardır. Orduspor Nedim Türkmen´den sonra inanılmaz derecede parasal krize girdi. Bu borcun hukuken aşılmasının çok zor olduğunu gördük. Biz yeni bir Orduspor kurulsun, adımız Ordu ilimizi çağrıştıracak isimler olsun, yeni bir kulüp kurulsun. Eski futbolcularımızı, eski yöneticilerimizi çağırdık. Yeni Orduspor adı altında yeni bir kulüp kuruldu. Bunun takibi yapılırken siyasi bir takım haline gelmeye başladı, böyle bir mezraya çekildi. Bu iyi olmadı, çünkü bu takım Ordu´ya mal edilmeliydi. Başta vilayet, belediye, işadamları, sosyal medya, basın, eski topçular ve en önemlisi taraftar hepsi bir arada Orduspor olursa olur. Biz bunu anlattık, bunu yapmaya çalışalım dedik.
 
İnşallah tüm bu grupları bir araya getirebilirsek ancak o zaman büyük ve sürekli bir başarı gelecektir.
 
İlimizin buna ihtiyacı çok fazla vardır.